İslamiyet’te dini bayramlar çok önemli ve özel bir yere sahiptir. Bayram, kelime anlamı olarak sevinç, neşe ve mutluluk günü demektir. Ramazan ve Kurban olmak üzere iki dini bayrama sahip İslamiyet’te her iki bayram da Hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Arapça'da Îdü'l-Fıtr, Ramazan bayramı demektir.
Kur'an-ı Kerim'de adı geçen ve değerine vurgu yapılan yegâne ay olan ramazan (Bakara 185) ile ilgili olarak Hadis kaynaklarında Hz Peygamber Efendimizden (S.A.V) nakledilen, Ramazan ayının fazileti ile ilgili çok sayıda rivayet yer almaktadır. Peygamber Efendimizin Ramazan Bayramı günü ilk yaptığı şey namaz kılmak olmuştur ve bugün Ramazan Bayramı olarak kılmaktayız. Bayram namazının hükmü, Hanefi mezhebinde Cuma namazı farz olan kişilere Vacip, Şafii ve Maliki mezhebinde müekked (kuvvetli) sünnettir.
Bayramlar, birlikte yeme içme ve ikramda bulunma günleridir. Peygamber Efendimizin Ramazan bayramı hadisleri hem ümmetine iki bayram hediyesi hem de bayramda neler yapılacağına dair mirastır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) Medineye hicret ettiklerinde, medinelilerin İrandan alma Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladıklarını görünce bu günler nedir diye sordu. Medineliler, ‘biz cahiliyye döneminden beri bu günler de eğleniriz’ dediler. Bunun üzerine Hz Muhammed (S.A.V) "Allah size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir. Bunlar Ramazan ve Kurban bayramlarıdır" buyurmuşlardır. Peygamberimiz, bayramla ilgili hadisler bildirmiştir.
Bir yılın koskoca bir ayını gündüzleri aç ve susuz oruçlu olarak geçiriyoruz. Müslümanlar sonunda bu zorlu ibadeti bitiriyor ve sevinçli bir güne, yeme-içmenin serbest olduğu zaman dilimine kavuşuyor. Peygamber Efendimizin (S.A.V) Ramazan bayramı ile ilgili sözleri birçok mutluluğa işaret etmektedir. Allah Resulü “Müminin oruçlu olduğunda iki bayramı vardır. Birisi iftar anında yaptığı bayramdır, ikincisi ise Rabbine kavuştuğu zamandır” buyurmuştur.
Ramazan bayramı, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun arkasından verilen bir genel iftar ziyafeti hükmündedir. Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak Allah'ın sembolik ziyafetine katılmamak anlamına gelir ki, bu doğru bir davranış olmaz. Yani oruç Ramazan’da bir ay farzdır, bayram günlerinde haramdır.
Ramazan'da tutulan oruçlarla hem bedenini hem de ruhunu arındıran, aç insanların halini anlayan ve onlara yardım edenler destek oldukları insanlarla beraber bayram sevincini paylaşırlar.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) bayram sabahı genellikle gusül abdesti alarak temizlenirdi. Bayram sabahlarında toplu bir şekilde yapılan bayram namazlarına katılırdı. Bu namazlar genellikle camilerde veya açık alanlarda cemaatle kılınırdı.
Peygamber Efendimiz, Ramazan Bayramı’nda akraba ziyaretlerine ağırlık verirdi. Yetimleri, kimsesizleri, yaşlıları, dulları ziyaret etme hassasiyeti gösterirdi. Peygamber Efendimizin ramazan bayramı ile ilgili hadisleri bize ne yaptığına dair ipuçları vermektedir. Savaşlarda şehit düşenleri, Cennet’ül Bâki yani Sahabe Mezarlığında metfun bulunan ashabını ziyaret edip rahmet okurdu.
Hz. Muhammed (S.A.V), sadece Ramazan ve Kurban Bayramlarında değil her zaman temiz olunması gerektiğini ümmetine bildirmiş ve kendisi de böyle olmuştur. Peygamber Efendimiz, temizlik konusunda son derece hassastır. Zaten dinimiz İslam'da temizlik özel bir yer taşıdığı gibi sadece bedenle sınırlı olmayıp, ruh, kalp ve çevre temizliğini de kapsar.
Peygamberimiz, günlük hayatta abdest almayı teşvik etmiş, diş temizliği, tırnak kesimi, saç ve sakal bakımı gibi hususlara büyük önem vermiştir. Ramazan ve Kurban Bayram sabahları özellikle gusül abdesti alarak bayram namazına ve gününe hazırlanmıştır. Allah Resulü (S.A.V) "temizlik imanın yarısıdır" buyurmuştur.
Peygamberimiz ayrıca her zaman elbiselerin temiz olmasını tavsiye etmiş, kirli ve dağınık giyinmemeyi sünnet olarak ümmetine bırakmıştır. “Allah güzeldir, güzelliği sever.” (Müslim, İman, 147) diyerek temiz ve düzenli olmanın önemini vurgulamıştır. Bayram günü de temiz giyinmiş ve giyinmeyi de ümmetine öğütlemiştir.
Hz. Muhammed (S.A.V) bayramları şükrün, sevincin ve paylaşmanın zirveye çıktığı günler olarak görmüş ve ümmetine bu günleri en güzel şekilde değerlendirmeyi öğretmiştir. Peygamber Efendimiz, bayram sabahı erkenden kalkar, gusül abdesti alır, en güzel ve temiz kıyafetlerini giyerdi. Bayram namazına herkesin katılmasını teşvik ederdi ve namazı açık alan olan namazgahta kıldırırdı.
Namaza giderken tekbir getirerek yürümeyi ve dönüşte farklı bir yoldan geçmeyi sünnet kılan Efendimiz (S.A.V), ailesiyle, sahabelerle, halkla, çocuklarla bayramlaşırdı. Sahabeler de, bayramlarda birbirlerine “Tebbellahu minna ve minkum” (Allah bizden ve sizden kabul etsin) diyerek bayramlaşırdı.
Peygamberimiz (S.A.V) selamlaşmayı teşvik etmiş, bayramın bir barış, sevgi ve kardeşlik günü olduğunu vurgulamıştır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), Ramazan ve Kurban Bayramını en güzel karşıladığı gibi, ailesine de bayramı en güzel şekilde karşılamalarını öğütlerdi. Bayram sabahı ailesiyle bir araya gelir, onları tebessümle selamlar ve dualar ederek bayramlarını kutlardı. Eşleri, çocukları ve torunlarıyla yakından ilgilenir, onların da bayram sevincine ortak olurdu. Özellikle çocuklara özel ilgi gösterir, onlarla şakalaşır ve sevgi dolu sözler söylerdi. Bayram günlerinde ailesine ve çocuklarına küçük de olsa hediyeler vererek onları mutlu ederdi. Aile bireyleriyle birlikte yemek yer, sofrada birlik ve bereketin önemini vurgulardı.
Allah Resulü (S.A.V) bayramları sadece ailesiyle değil, sahabeleri ve komşularıyla da coşkulu bir şekilde geçirirdi. O'nun bayramlaşma adabı, sevgi, hoşgörü, yardımlaşma ve kardeşlik üzerine kuruluydu.
Bayram namazından sonra sahabeleriyle bir araya gelir, onları tebessümle selamlar ve bayramlarını kutlardı. “Tebbellahu minnâ ve minkum” (Allah bizden ve sizden kabul etsin) şeklinde dualar ederek bayramlaşırdı.
Ayrıca bayramlarda komşularını ziyaret eder, selam verir, ikramda bulunur ve onların da bayram sevincine ortak olurdu. Komşular arasında dargınlık varsa barışmalarına vesile olurdu. Ümmetine de buna vesile olmasını öğütlerdi.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), bayramlara sadece bir kutlama günü olarak değil, aynı zamanda yardımlaşma, paylaşma ve birlik olma anlamında da büyük önem vermiştir. Bayramlarda fakirlerin ve yoksulların unutulmaması gerektiğini ifade etmiştir. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." diyerek her zaman akraba, eş, dost ve komşuların halinin sorulmasını ve bilinmesini istemiştir.
Yetimlerin başını okşayan bir kimseyi cennette büyük ödüllerle müjdeleyen Peygamber Efendimiz (S.A.V), özellikle bayramlarda yetim ve fakir çocuklara, ailelere özel ilgi göstermiştir. Allah Resulü, bir bayram günü arkadaşları koşup oynayıp eğlenirken bir köşede üzülen yetim çocuğu evine götürür. Hz. Ayşe de çocuğu öz ana şefkatiyle bağrına bastıktan sonra yıkar, giyindirir, kuşandırır ve saçlarını tarayarak sokakta oynayan çocuklardan daha güzel bir kıyafete büründürür.
Bu yaşanan özel hikayeden de anlıyoruz ki bayramlar sevinç günleri olduğu gibi yardımlaşma ve sahip çıkma günleridir.
Bayram, namazın kılınmasıyla başlar. Çünkü Sahabe-i Kiram'dan Bera bin Azib’den (r.a) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) "Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmamızdır" buyurmuşlardır. (Buhari, İdeyn 3, Müslim Edâhi 7) Peygamber Efendimiz zamanında Ramazan bayramı namaz ve öncesinde yapılan hazırlıkla geçerdi.
Peygamber Efendimiz, Bayrama gitmeden önce iftar edeceğini ima eden bir hurma ya da şeker olur bir şeyler yiyip içerek namaza gitmeyi tavsiye etmiş ve kendisi de örnek olarak böyle yapmıştır. Hz. Muhammed (S.A.V) döneminde Ramazan bayramı sabahı camiye gidilirken başka bir yol, dönerken de başka bir yol tercih edilirdi. Yolu uzatmanın nedeni her adımda gelen sevaptan, ayrıca gittiğiniz ve döndüğünüz yerler mahşerde şahit ve şefaatçi olacaktır.
Ramazan Bayramında sevgi ve merhamete muhtaç yetim, öksüz, garip ve kimsesizlerin kimsesi olup onları sevindirmek çok değerlidir. Zira bayramları anlamlı kılan, can taşıyan her varlığın bu iyilik ve güzellik ikliminden en güzel şekilde istifade etmesidir. Peygamber Efendimizin bayramda ziyaretleri kadar bayramın hürmetine küsler barıştırılır, dargınların gönlü alınır, büyükler ziyaret edilir, çocuklar hediyelerle sevindirilir, akrabalık ve dostluk bağları kuvvetlenir.
Peygamberimiz (S.A.V) aile, akraba, arkadaş, yaşlı, hasta ve kabir ziyareti yapardı. Nitekim Peygamberimizin yaptığı her şey ümmetine bıraktığı uygulamalardır. Dolayısıyla, Ramazan bayramı günleri iman, sevgi, saygı, paylaşma ve sorumluluğa dayalı bir ilişkinin yeniden neşvünema bulduğu bereketli zamanlardır.
Dil, ırk, renk, kültür, ülke ve coğrafyaları farklı; imanları, gönülleri ve duaları aynı milyonlarca Müslüman kardeşimizle aynı hissiyatı ve sevinci yaşamamıza vesile olan duygudaşlık günleridir. Diğer yandan gerek bireysel gerekse sosyal bağların giderek zayıfladığı bir dönemde bayramlarımız da anlam aşınmalarına maruz kalabilmekte, sıradan bir tatil gibi algılanabilmektedir. Bu nedenle bayramı tatil değil, ziyaret hal hatır sorma günleri olarak görmeliyiz.
Bayramlar aynı zamanda Rabbimize, kendimize ve en yakınımızda olanlara karşı sorumluluklarımızı hatırlatır. Bu sebeple başta anne ve babamızın rızasını kazanmak ve onların dualarını almak için bu müstesna vakitleri birer fırsat olarak görmek gerekir. Zira Peygamberimiz (S.A.V) “Allah’ın rızası anne ve babanın rızasındadır.” (Tirmizî, Birr. 3) buyurur. Ahirete irtihal etmiş olanları da hayırla, rahmetle ve dualarla anmak icap eder. Diğer taraftan bayram günlerini vesile kılarak kırgınlıklarımızı gidermek, akrabalarımızla bağımızı ve muhabbetimizi yeniden tesis etmek, bizler için en önemli önemli kazanım olacaktır.
Nitekim Peygamber Efendimizin (S.A.V), “Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa, akrabasını görüp gözetsin.” (Buharî, Edeb, 12) sözüyle işaret buyurduğu nimetlere ve güzelliklere erişmenin yolu, akrabalarımızla aramızdaki bağı korumaktan geçmektedir. Dolayısıyla, Ramazan Bayramında öncelikle anne-babalarımızla, aile büyüklerimizle, akraba ve komşularımızla kurduğumuz gönül köprülerimizi güçlendirmek, bizler için son derece önemli bir iman ve kulluk sorumluluğu bilinmelidir.
Biz de Peygamber Efendimizin (S.A.V) hayatından örnek ve ışık alarak Ramazan Bayramı günlerinde özellikle içtimai ibadet olarak anne-baba ziyaretleri, akraba ve dost ziyaretleri, yetimlere, kimsesizlere, hastane veya evdeki hastalara, yaşlılara ziyarette bulunmalıyız. Peygamberimiz normal zamanlarda olduğu gibi bayramda da hastaları ve yaşlıları ziyaret etmiştir.
Hz. Muhammed'in (S.A.V) hastaları ziyaret ettiğine ve onlarla ilgilendiğine dair birçok hadis ve rivayet bulunmaktadır. Bu ziyaretler, onun merhametinin ve insanlara olan derin sevgisinin göstergesidir. Hastalara yapılan ziyaretler sırasında dua etmek, onları teselli etmek ve moral vermek gibi davranışlar teşvik edilir. Günümüzde de eğer sağ iseler anneanne, babaanne, dedelerimiz başta olmak üzere, yaşlı ve hasta akrabalarımızı, komşularımızı ziyaret etmek büyük sevaptır.
Ayrıca huzurevinde bir merhabaya, sıcak bir tebessüme hasret kalan yaşlılarımızı aynı şekilde hastane odalarında hal hatır sorulmayı bekleyen kişileri ziyaret edebiliriz.
Kabir ziyaretleri ve bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Kabir ziyaretleri normal zamanda Cuma günü bir önceki yani Perşembe veya bir sonraki yani Cumartesi günü yapılması tavsiye edilmiştir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) Uhud şehitlerini Cuma sabahı ziyaret etmiştir. Ayrıca Allah Resulü (S.A.V) bayramda da savaşlarda şehit düşenleri, Cennet’ül Bâki yani Sahabe Mezarlığında medfun bulunan ashabını ziyaret edip rahmet okurdu. Mezarlık ziyaretleri ibret almak ve ölümü hatırlatmak için vardır.
Ramazan bayramı veya kurban bayramı günleri ile arefe günleri kabir ziyareti yapmak şart değildir. Peygamberimiz (S.A.V) bir hadis-i şeriflerinde, “Mezarları ziyaret ediniz. Çünkü mezar ziyareti; ölümü hatırlatır” buyurmuştur. Kabir ziyaretinde namaz kılınmaz.
Diğer Yazılar
TÜM YAZILARI OKU